25 Mart 2012 Pazar

MİKRO İKTİSAT 1 - TALEP ANALİZİ



1-     TALEP  ANALİZİ

Talep  , ekonomik birimlerin  çeşitli mal ve hizmetleri tüketme isteğini belirten irade açıklamasıdır. İktisadi   alanda incelenen talep ise efektif taleptir. Efektif  talep  , satın
alma gücü ile desteklenmiş taleptir. Bir   bireyin  herhangi bir x malına yönelik   talep fonksiyonu  şu şekilde ifade edilebilir:

Dd=  f(,Px  Pi , Pt , Z , R, Pxe , Rxe ) .     Fonksiyonda  ifade edilen  harfler sırasıyla , x malının fiyatını
, x malının ikamesi olan malın fiyatını , x malının tamamlayıcısı olan malın fiyatını , zevk ve tercihleri , geliri  , x malı fiyatında beklenen artışı ve gelirde beklenen artışı simgeler.
        Marshallian  talep analizini yapabilmek için  x malının fiyatı dışındaki  değişkenleri  sa-
bit kabul edersek ( ceterus paribus )  , bir x malının talebinin    , o malın fiyatına  bağlı olduğunu  görürüz. Bu  şekilde analizi basitleştirdiğimizde  fonksiyon şu şekilde ifade edilebilmektedir : Dd=  f(Px  )   .  Talep edilen  mal miktarı ile fiyat arasında negatif  yönlü bir ilişki söz konusudur.  Fiyatlar artar ise talep azalır veya fiyatlar azalır ise talep artar . Bu kurala talep kanunu denir ve bu kanunu  oluşturan kişi Alfred  Marshall’dır.   
Az önce ifade edilen fonksiyondaki bağımsız değişken fiyat , bağımlı değişken ise taleptir.


 Şekilde de görüldüğü gibi  bir malın fiyatı değişirse talep edilen  miktar da değişmektedir. Fiyat 1000 liradan 
700 liraya düşerse talep edilen miktar da 1 adetten 2'ye yükselmektedir. İşte talep kanunu aracılığıyla  grafik
üzerinde elde edilen  ve farklı fiyatlarda talep edilmek istenen  mal miktarını gösteren  negatif eğimli eğriye 
bireysel talep eğrisi denir.Görüldüğü gibi fiyattaki değişmeler sonucu  talep eğrisi üzerinde kaymalar meyda-
na gelmektedir. İşte bu noktada  talepteki değişme ve talep miktarındaki değişme ifadelerini  açıklamamız ge-
rekir. 
         Talep  miktarındaki değişme  , bir malın fiyatındaki değişmeler sonucu  bireysel talep eğrisi üzerinde 
meydana gelen  kaymaları ifade etmektedir. Fiyat düştükçe talep eğrisi üzerinde aşağıya doğru hareket edilir.
Bunun tam tersi durum da geçerlidir.
         Talepteki değişme  ise  malın fiyatı dışındaki değişkenlerde meydana gelen değişimler sonucu  talep 
eğrisinin aşağı ya da yukarı kayması anlamına gelmektedir. 

 
   -Talep  Eğrisini Kaydıran  Fiyat Dışı  Faktörler

a) Gelir: Tüketicinin geliri artar ise talep ettiği mal miktarı da artmaktadır. Normal mallarda bu kural geçerlidir.
Düşük malların  talebi ise gelir arttıkça azalır.
b) Diğer malların fiyatları: Talep edilen bir x malının ikamesi veya tamamlayıcısı olan malların fiyatlarında meydana gelen değişmeler de x malı talep eğrisini kaydırır. Örneğin x malının ikamesi olan y malının fiyatı
artar ise x malı talep eğrisi şekildeki gibi sağa kayarak T2 konumuna gelir.X malının tamamlayıcısı olan z 
malının fiyatları artar ise  x malı talep eğrisi  sola kayarak T 1 konumuna gelir. İkame mallar birbirlerinin ye-
rine kolayca ikame edilebilen mallardır. Tamamlayıcı mallar ise ancak birlikte tüketildiklerinde fayda sağlayan 
mallardır. Örneğin  siyah ve yeşil zeytin ikame mallardır. Otomobil ile benzin ise tamamlayıcı mallardır.

c)Beklentiler: Beklentilerin ekonomik birimlerin davranışları üzerinde önemli etkileri vardır. Örneğin gele-
cek yıl fiyatların artacağı bekleniyorsa bugünkü tüketim artar ve talep eğrisi sağa kayar. Ancak gelecek 
yıl fiyatların düşeceği beklentisi içerisine girilmiş ise bugünkü tüketim düşecek ve talep eğrisi sola kayacaktır.

d)Zevk ve tercihler : Bireylerin zevkleri ve tercihleri de tüketim davranışları üzerinde oldukça etkilidir. Bireyin 
zevk ve tercihleri  tüketilen mal aleyhine değişmiş ise talep eğrisi sola  , tam tersi durumda ise sağa kayar.

e) Tüketici sayısı : Tüketici sayısının yani nüfusun artması da talebi artıran önemli bir etkendir.

             -Bireysel  Talep  Eğrisinden  Piyasa  Talep  Eğrisine  Geçiş 

   Yukarıda bireysel talep eğrisini  analiz ettik. Şimdi de bireysel talep eğrileri yardımı ile piyasa talep eğrisinin 
elde edilişini inceleyelim.

Şekilde  görüldüğü gibi  , bireysel talep eğrilerinin yatay toplamından  piyasa talep eğrisi elde edilmektedir.
Makro iktisadi analizdeki  AD (toplam talep eğrisi ) ile mikro iktisadi analizdeki piyasa talep eğrisi arasında 
hiçbir ilişki yoktur.
        Bireysel  talep eğrileri yardımı ile piyasa talep eğrisinin elde edilebilmesi için  gösteriş  ve züppe (snop)
etkisinin   mass edilmesi, giderilmesi gerekmektedir. Çünkü bazen bir mala olan talep , diğer tüketicilerin 
o mala olan talebine de bağlı olabilmektedir. İşte bu hususa  kitle dışsallığı  denilmektedir.Kitle dışsallığı 
pozitif veya negatif yönde olabilmektedir. İşte gösteriş etkisinde de ( bandwagon etkisi) pozitif bir kitle 
dışsallığı söz konusu olmaktadır. Bireyler  , diğer bireylerden aşağı kalmamak , modaya uymak amacıyla 
talebi artan malı yani moda olan malı talep etmektedir.
       Snop etkisinde ise kendisini orta sınıftan ayrı gören , lüks mal  talep eden bireyler , talep ettikleri mala yönelik olarak diğer bireylerin talebinin artması sonucu  o malı talep etmekten vazgeçmektedirler. Yani burada
gösteriş etkisinin tam tersi olarak mala olan talep arttıkça , snopların o mala olan talebi düşmektedir. Snop 
 etkisi ile  Veblen etkisinin  karıştırılmaması gerekmektedir. Veblen etkisinde bireylerin  mala olan talebi 
diğer bireylerin talebinden etkilenmemektedir.Veblen etkisinde bireyler fiyatı artan malları ,  bu mallar sadece bende olmalı bilinci ile talep etmekte ve bu mallara olan talep artmaktadır.

* Talep miktarındaki değişme statik , talepteki değişme ise dinamiktir.

                                 -Doğrusal  Talep Denklemi 
Q = A - BP  ifadesi doğrusal talep denklemini ifade etmektedir. Q  ve P sırasıyla miktar ve fiyatı , A ise miktarı belirleyen diğer faktörleri ifade eder.  

-B=ΔQ / ΔP 'dir ve  1/ eğime (talep eğrisinin eğimi ) eşittir.
 







18 Mart 2012 Pazar

Klasik Para Talebi Modelleri



2-  PARA TALEBİ TEORİLERİ

A) Klasik   Modelde    Para  Talebi

Klasiklerin  para talebi konusundaki görüşlerini  iki yaklaşım çerçevesinde incelemek mümkündür. Bunlardan birincisi  Yale okulu yaklaşımını yansıtan  ve Irving Fischer tarafından oluşturulan   klasik miktar teorisi ,
İkincisi ise Cambridge okulunun görüşünü yansıtan ve Alfred Marshall ile Cecil Pigou
Tarafından oluşturulan  klasik miktar teorisidir.Şimdi bu yaklaşımları inceleyelim.

a-1)Yale –Fischer  Yaklaşımı

Bu yaklaşımın çıkış noktası klasik mübadele (değişim) denklemidir. Fischer bu denklem
aracılığıyla  para talebi ile ilgili kendi görüşlerini yansıtan denkleme (Fischer Denklemi)
ulaşmıştır.

         Mübadele denklemi: M.V ≡ P.T        Denklemdeki  M  değişkeni  belirli bir dönemde pi-
yasada olan para miktarını ifade eder. V değişkeni ise paranın gelir dolaşım hızını ifade eder. Bu değişkeni kısaca , belirli bir dönemde  piyasada olan para miktarının o dönemdeki nominal GSYİH  miktarını satın almak için kaç kez el değiştirmesi gerektiğini gösteren değişken  olarak tanımlayabiliriz. (V   ≡  P.T /M  ) . Örneğin bir ekonomide belirli bir dönemdeki no-
minal GSYİH miktarı 10000 ise ve  piyasadaki para miktarı da 1000 ise paranın gelir dolaşım
hızı  10 demektir.Yani piyasadaki her birim para nominal GSYİH ‘yı satın almak için 10 kez
el değiştirmiştir.  Denklemdeki P ifadesi  belirli bir dönemdeki fiyat düzeyini ifade ederken ,
T ise belirli bir dönemde üretilen tüm nihai mal ve hizmetleri ifade etmektedir. Zaten P .T (Y)
= nom. GSYİH ‘dır.
          Mübadele  denkleminden   klasik miktar kuramına geçebilmek ve  Fischer denklemini 
oluşturabilmek için  üç  varsayımın varlığından bahsetmemiz gerekmektedir. Bunlardan birin-
cisi , V ‘nin yani paranın gelir dolaşım hızının   kurumsal birtakım faktörler tarafından belir-
lendiği ve kısa dönemde sabit olduğudur. İkinci varsayım ise   tam istihdam nedeniyle Y’nin
sabit olarak kabul edilmesidir.Son  varsayım ise para miktarı ile fiyat düzeyi arasında kurulan
nedensellik bağıyla ilgilidir. Buna göre ekonomideki para miktarı artarsa fiyatlar da aynı oranda artacaktır. Mübadele denkleminde  yer alan unsurlar arasında bağımlı – bağımsız de-
ğişken ayrımı yapılmazken  , bu varsayım dolayısıyla  Yale tipi klasik miktar teorisi yaklaşı-
mında bağımsız değişken  M , bağımlı değişken P’yi  etkilemektedir. Örneğin  para miktarı %10 oranında bir artış gösterirse  fiyat düzeyi de %10 oranında artacaktır.Bunu  Fischer denk-
lemi üzerinde de görebiliriz. 

                  M.V=P.Y    ise  V  ve Y   unsurlarını sabit kabul ettiğimizde eşitliğin sağlanması
için  M ve  P unsurlarındaki değişimlerin aynı yönde ve oranda olması gerekmektedir. Bu
yaklaşımdan çıkarılacak sonuç ise paranın değerinin , onun miktarına bağlı olmasıdır. Denk-
lem üzerinde bir  takım düzenlemeler yaparsak  Yale tipi klasik miktar teorisinin para talebi
ile ilgili  çıkarımlarına erişebiliriz. Piyasada dengenin sağlanmış olduğunu varsayarsak , den-
ge noktasında  para arzı  ve para talebinin  ( Ms – Md ) birbirine eşit olduğunu söyleyebiliriz.
Bu bağlamda  denklemi şöyle değiştirelim:

                  Ms /P =1/V.Y    ve   Ms = Md  olduğu için  Md /P =1/V.Y   olur.
Son yazılan denkleme göre  reel para talebi , reel gelirin belli bir oranına (1/V)  eşittir.Para
talebi  klasik yaklaşıma göre faizden bağımsızdır ve gelir ile  aynı yönde değişir.
     

a-2) Cambridge  Yaklaşımı

       Cambridge tipi miktar kuramı  Alfred Marshall ve Cecil Pigou  tarafından geliştirilmiş-
tir. Klasik miktar kuramının bu kolunda  bireylerin ne kadar para talep etmek istedikleri ü-
zerinde durulur. Cambridge tipi miktar kuramına göre bireyler  mübadele amacıyla ve ser-
vet  saklama  amacıyla para talep etmektedirler. Oysa  Yale tipi miktar kuramına göre ise
bireyler sadece mübadele için para talep etmektedirler.

       M= k.P.Y   ifadesi  Cambridge tipi  denklemdir. Denklemdeki  k ifadesi bireylerin , no-
minal gelirlerinin ne kadarlık kısmını para olarak tutmak  istediklerini   göstermektedir.
Cambridge tipi miktar kuramı ile Yale tipi miktar kuramı aynı sonuçları vermektedir. Yani
M ve P arasındaki ilişki   Fischer denklemindeki gibidir. Bunun nedeni ise k  ifadesi ile V
arasındaki ilişkiden kaynaklanmaktadır. Daha önce de belirtildiği gibi V ,  nominal GSYİH
nın  veri para miktarı  ile satın alınabilmesi için kaç kez el değiştirmesi gerektiğini göstermek-
teydi. k ifadesi de  1/V oranına eşit olduğu için  ( k=M / Nominal GSYİH )  iki yaklaşımın
sonuçları aynıdır ve M % 5   artar ise P de % 5 artmaktadır.Ayrıca reel para talebi , reel gelirin belli bir oranına  (k) eşittir.
            Cambridge tipi miktar kuramının bir önemli özelliği de para ve diğer servet saklama araçlarının getirilerinde meydana gelecek değişikliklerin para talebine etkisi üzerinde durma-
sıdır.
            Klasiklerin para talebi  konusundaki görüşlerini sonlandırmadan önce önemli bir  hu-
sustan bahsetmek gerekir. Klasik miktar  kuramlarına göre  para miktarındaki değişikliklere
göre  artan veya azalan fiyatlar mutlak fiyatlardır. Piyasadaki malların kendi aralarında olan
nispi fiyatları değişmemektedir. Örneğin:

                                         A malı                  B malı           C malı 
                                            40                        20                    10

M  %50 arttı  ve                  60                        30                    15

P de %50 arttı
                                   
             Görüldüğü gibi malların mutlak olarak fiyatları arttığı halde nispi fiyatlar aynı kalmaktadır. Fiyat artışlarından önce ve artış sonrasında  A  malının fiyatı  B  malı fiyatının
iki , C malı fiyatının ise dört katıdır.


17 Mart 2012 Cumartesi

Para: Tanımı , özellikleri ve fonksiyonları


                                PARA TEORİSİ VE PARA POLİTİKASI

1.Paranın tanımı  , özellikleri , fonksiyonları ve çeşitli para sistemleri:

İktisadi anlamda para , mal ve hizmetlerin satın alınmasında ve borçların geri ödenmesinde  genel olarak kabul edilen , kullanılan  şeydir. Paranın tarihsel gelişimine  bakıldığında  para olarak çeşitli mal ve hizmetlerin  kullanıldığı görülmektedir.Bunlara tütün , değerli madenler ,inek ,midye kabuğu vb örnekleri verebiliriz.Para konusuna giriş yapmadan önce servet ile paranın aynı anlama gelmediğini belirtmek konunun anlaşılması açısından önemlidir. Servet
(wealth) bireylerin sahip olduğu tüm değer saklama araçlarının toplamıdır.İktisadi analizde buna mali servet de denilebilmektedir.Para ise bu değer saklama araçlarından ,mali varlıklardan sadece biridir.Para dışında  tahvil , hisse senedi ,hazine bonosu ,mülk ,mücevherler gibi bir çok unsur servet içerisinde yer almaktadır.Parayı diğer  değer saklama araçlarından ayıran en önemli özelliği paranın likidite özelliğinin yüksek hatta tam olmasıdır.Likidite , bir mali varlığın değişim, mübadele aracına dönüştürülebilme kolaylığına
Denir.Bu anlamda paranın likiditesi tamdır. Diğer değer saklama araçlarının değişim aracı olarak kullanılması  bir takım maliyetlere , kayıplara yol açmaktadır.
         Günümüzde kullanılan modern paranın sahip olması gereken bir takım özellikler vardır .Bunlar:

-Öncelikle paranın genel  olarak kabul görmesi gerekir
-Para taşınabilir olmalı , taşıma maliyeti  fazla olmamalıdır.
-Para bölünebilir olmalı ve büyük tutardaki  işlemlerde kullanılabildiği gibi , küçük tutarlı işlemlerde de kullanılabilmelidir.
-Paranın taklit edilmesi zor olmalı , para ayrıca standart olmalıdır.
-Son olarak da paranın  kolayca deforme olmaması ,uzun süre kullanılabilir olması gerekir.
Bir para yukarıda sayılan tüm özelliklere sahip olmalıdır.

     Paranın  temel bir takım fonksiyonları  vardır.Bunlar , değişim aracı olma ,hesap birimi olma ve değer saklama aracı olma fonksiyonudur.Şimdi tek tek bunları  inceleyelim.

a)      Değişim aracı olma fonksiyonu: Paranın günlük hayatımızda ihtiyaç duyduğumuz mal ve hizmetleri  satın almak için kullanılmasını ifade eden fonksiyondur. Piyasa  ekono-
misinde bireyler ilk önce ürettikleri malları satarak belirli bir gelir elde ederler.Daha sonra el
de ettikleri geliri kullanarak ihtiyaç duydukları mal ve hizmetleri satın alırlar. Parasal ekono-
mik sistemde,  mal arz ve talebi dediğimiz süreç bu şekilde  işler.Parasal sistemden önce var olan  trampa ekonomisinde ise mübadelede mala karşılık mal kullanılmaktaydı. Trampa sis-
temini bir örnekle açıklayacak olursak ; bir X  kişisi  ekmek üretimi yapıyorsa ve tütüne ih-
tiyaç duyuyorsa bu ihtiyacını   tütün  üretimi yapan Y kişisine ekmek  verip karşılığında
tütün  alarak giderebilmektedir.Ancak bu mübadelenin gerçekleşebilmesi için  isteklerin çifte beraberliği dediğimiz  olayın gerçekleşmesi  yani X kişisi tütün talep ederken , Y kişisi de
ekmek talep  etmelidir. Bu bağlamda paranın iktisadi  verimliliği , etkinliği arttırdığını   işbö-
lümü ve uzmanlaşmayı geliştirdiğini , trampa ekonomisinde ortaya çıkan gecikmeleri giderdiğini söyleyebiliriz.

      b)Hesap birimi olma fonksiyonu: Nasıl ki  uzunluğun ,ağırlığın bir ölçü birimi var ise
iktisadi değerin ölçüsü de paradır. Piyasadaki mal ve hizmetlerin iktisadi kıymeti para ile
belirtilmektedir. Piyasada  n adet mal-hizmet var ise n tane de fiyatın varlığı söz konusudur.
Trampa ekonomisinde ise bir malın  iktisadi  kıymeti her farklı mal karşısında değiştiği
İçin , piyasada n adet mal var ise  n.n-1/2  kadar da fiyat vardır.Bu ise iktisadi etkinliği ,
piyasa koşullarının anlaşılabilirliğini azaltan bir durumdur.

  c)Değer saklama fonksiyonu : Konunun başında belirtildiği gibi para da diğer mali varlıklar gibi serveti oluşturan   servet saklama araçlarından biridir. Paranın  iyi veya kötü bir servet
saklama aracı olup olmaması ise büyük ölçüde fiyatlar genel seviyesindeki artışa , enflasyon
haddine bağlıdır. Enflasyon haddi yükselir ise para olarak tutulan servetin değer azalır. Ayrıca
diğer servet saklama araçlarının getirisi yükselir , örneğin tahvil faizleri artar ise para talebi azalacaktır.

              Günümüze gelene kadar   farklı  para sistemleri  geçerli olmuştur.Tarihsel süreçte
İlk olarak mal  para sisteminin geçerli olduğu bilinmektedir.Mal para sistemi içerisinde
para olarak kullanılan  malların oldukça egzotik olanları (viski ,midye kabuğu ,sığır)  ol-
sa da bu egzotik mal paralar insanların ilkel kırsal varoluştan uzaklaşmaları neticesinde
kalıcı olmamışlardır. Mal para olarak sıkça kullanılan   unsurlar değerli madenler olmuşlardır.
Paranın tarihsel gelişimine bakıldığında öyle ya da böyle değerli madenlerin yolu hep kesişmiştir ve bunun nedeni de daha çok pratik  bir takım amaçlardır.Heredot’a göre maden-
den oluşan ilk mal para (sikke)  M.Ö. 8.yy’da Lidyalılar tarafından bulunmuş ve ticari hayat-
ta kullanılmaya başlanmıştır. Heredot’un  yazdığına göre  ;

       Lidya’nın tüm genç kadınları evlenirken kocalarına drahomalarını biriktirebilmek için kendilerini satıyorlardı.Genç kadınların fahişelik yapmaları açısından  Lidya’nın gelenek
ve görenekleri  Yunandakinden pek farklı değildi.Tarihi kayıtlara göre ,Lidyalılar altın ve gümüş para yapan ve perakende ticarette kullanan ilk insanlardı. (1)

          Mal para sisteminin dikkat çekici özelliği  , sistemde para olarak kullanılan malın
kendisinin de hakiki bir değeri olmasıdır.Yani  o mal para olarak kullanılmasa bile piya-
sada zaten bir  iktisadi kıymeti vardır.Sistem içerisinde bazen  birden fazla madenin mal
para olarak kullanıldığı da görülmektedir (örn: gümüş altın). Buna ise bimetalik sistem denir.Bimetalik sistemde hükümetler  belirli bir  altın/gümüş paritesi belirlemekte ve bu
pariteye göre de piyasa fiyatları belirlenmektedir.Örneğin , bir X malının değeri  = 1 altın =
3 gümüş .  Fakat  zamanla  hükümetin belirlediği parite ile piyasada oluşan parite birbirinden
farklı olabilmektedir.Örneğin  X malının hükümetçe belirlenen paritesi  1 altın= 3gümüş  ,
piyasada belirlenen paritesi ise 1  altın =  5 gümüş  olabilmektedir. Bu durumda ise tüketici-
ler rasyonel davranarak piyasada gümüş kullanırlar ve  altınlarını saklarlar. Bu altınları da
eriterek külçe haline getirip 1 altın =5 gümüş paritesinden 2 gümüş getiri  sağlamaktadırlar.
Kısacası böyle bir durum söz konusu olduğunda  Grasham yasası (   kötü para iyi parayı ko-
var ) işlemeye başlar.
            Tarihsel olarak mal para sistemini kağıt para sistemi izlemiştir.Kağıt para sisteminde
Hükümet   kağıt parayı kendisi basmaktadır.Bu sistemin iki farklı uygulama şekli vardır. Bi-
rinci  şeklinde hükümet bastığı her banknotun karşılığı olarak  altın ve gümüş  taahhüt etmek-
te garantilemektedir. Bu tür uygulamada para gücünü bu garantiden almaktadır.İkinci uygulama şeklinde ise hükümet bastığı kağıt paralar için böyle bir taahhütte bulunmamaktadır.Bu modern uygulama şekline ise itibari para denilir.İtibari para uygulama-
sında para gücünü yasal ödeme aracı olma vasfından kısacası hükümetten almaktadır.
          Mal para sisteminin tersine, itibari para sisteminde kullanılan paranın  hakiki olarak de-
ğeri sıfıra yakındır yada hiç yoktur.Örneğin 7 milyon liralık kağıt para basılmış olsun ve bu paranın yasal ödeme  aracı olma vasfı ortadan kaldırılmış olsun. Bu durumda bu paraların değeri sıfıra düşer. İşte bu bağlamda hükümetler para basmaktan dolayı senyoraj dediğimiz geliri elde ederler. Senyoraj geliri = Basılan paranın nominal değeri  -  para basmanın hükümete olan maliyetidir.

(1)     J.K. GALBRAITH   PARA  -  NEREDEN GELİR  NEREYE GİDER    1990  syf . 16